Organizasyon komitesinin yayınladığı maskot öyküsü şöyle: Çok eski zamanlardan beri özgürlük sembolü olan Frig beresi, 12. yüzyılda Notre Dame katedralinin inşaatından 1789 Fransız devrimine kadar Fransızların tarihinde de yer almış.
Gercek Edebiyat’ın haberine göre, devrim ve özgürlüğün simgesi olan Frig bereleri, şimdi de olimpiyatların ruhunu ateşlemeye gelmiş.
Maskotların adı “Frigler” olarak tescilli!
Tabii ki olimpiyat komitesi 12. yüzyıldan daha geriye giderek, maskotun Anadolu’nun incisi Angara’mızla bağlantısı detayına girmemiş. Biliyorum, ortaokulda tarih dersi almış olan sizlerin aklı, Frig kelimesini görünce Anadolu medeniyetlerine gitti ve “bu Frig yoksa o Frig mi” diye düşünmeden edemedi… Evet, o Frig, hani Hititler yıkıldıktan sonra Anadolu’yu parselleyen uygarlıklardan biri, “tuttuğun altın olsun” duasına mazhar, eşek kulaklı kral Midas’ın ülkesi.
Derler ki bu Friglerin öncülleri aslında Güneydoğu Avrupa kökenli bir topluluk imiş. Trakya-Makedonya civarlarında ikamet ederlerken, Hititlerin yıkılmasının ardından İç/Batı Anadolu’ya kadar inmişler ve Anadolu’nun bozkırına yerleşmişler. Bir diğer rivayete göre, meşhur Truva Savaşında Truvalıların yanında savaşmışlar; ancak Truvalılar yenilince Frigler de mağlup sayılmış (bilindik hikaye) ve Anadolu’nun içlerine göçmüşler.
Hatta ve hatta, Truvalılar ile öyle sıkı müttefiklermiş ki, savaşın müsebbibi olan Helena takıntılı Paris de Frig beresi giyermiş. Böylece Paris efendi, tarihte Frig beresi taktığı bilinen ilk selebriti olmuş ve antik dünyada bir moda akımı başlatmış. Kaderin bir cilvesi olarak, Truvalı Paris’ten 3000 küsür yıl sonra Fransız Paris de olimpiyat maskotu olarak Frig beresini seçmiş. Bu da mı gol değil ey tarihçiler?
Truva savaşı bildiğiniz gibi pek sportmence, olimpiyat ruhuyla sonlanmamış. Yunan olimpik milli takımı, eskrim dalında Hector’u tepeleyen Achilles ile madalya kazansa da, okçuluk müsabakalarında topuklarından vurulmuş. Sonunda tahta bir at ile kaleyi içten fethederek binlerce yıl sonra ortaya çıkacak hain bilgisayar virüslerine (trojan) isim babalığı yapmış. Hile hurdalarından utanmadıkları gibi, memlekete dönünce bir de olimpiyatları icat etmişler ve maskot olarak… orasını bilmiyorum.
Neyse efendim, bizim Frigler Truva Olimpiyatlarında hezimete uğrayınca, Frig şapkalarını alıp süklüm püklüm Anadolu içlerine göçmüş, Hititlerden boşalan Angara bozkırına yerleşmiş. Başkentleri Gordion’u Polatlı’nın az ötesine kurmuşlar. Polatlı’yı bilirsiniz, bir ara il olmak konusuna takılmışlardı, şehrin girişinde/çıkışında “il olmak istiyoruz” pankartları değişik dillerde (frigce hariç) asılıydı. Yav arkadaş, siz 3000 yıl önce dünyanın başkenti olmuşsunuz, bırakın biraz da Paris meşhur olsun…
Herhalde Friglerin, bugün Fransızların olduğu gibi, bir kültürel hegemonyası varmış. Çünkü bu karizmatik Frig beresi Persler, Medler, Trakyalılar, İskitler, hatta ileride Romalılar arasında da tutmuş ve çok meşhur olmuş. Romalılarda Frig beresi, hür vatandaşların sembollerinden biriymiş ve azat edilen köleler ilk iş olarak kafalarına bir frig beresi geçirirmiş. Böylece, Avrupa kültüründe Frig beresi özgürlükle özdeşleşmiş ve her türlü ayaklanmada, devrimde, egemenlere karşı savaşta özgürlüğün sembolü olmuş. Fransızların “Özgürlük tanrıçası”, liberté, égalité, fraternité’nin anası Marianne bile kafasında Frig beresi ile betimlenmiş.
Frig beresi, özgürlük ateşiyle okyanusları aşmış ve Amerikan Bağımsızlık Savaşında da özgürlüğün sembolü olmuş. Yetmemiş Güney Amerika’ya geçmiş, orada da özgürlük mücadelelerine destek vermiş ve dünya çapında devrimlerin, bağımsızlık savaşlarının simgesi olmuş. Modern tarihte Frig beresini hangi özgürlük mücadelesinde gördünüz? İyi düşünün? Evet, bildiniz, Şirinler! Gargamel’e karşı büyük bir bağımsızlık savaşı veren Şirinlerimizin Frig beresi giymesi tesadüf değil!
Frig beresi sadece özgürlük, bağımsızlık ile ilintili değil; bir efsaneye göre, Friglerin en meşhur kralı Midas, afedersiniz, biraz irice kulaklara sahipmiş ve “eşşek kulaklı Midas” olarak bilinmesinden dolayı başına geçirdiği bir bere ile (tabii ki Frig beresi) dolaşırmış. Midas’ın hepimizin bildiği iki ünlü efsanesi var; biri eşek kulakları, diğeri ise tanrı Dionysos’un ona bağışladığı “tuttuğunu altın etme” hediyesi, veya laneti… Şimdi çok detaylarına girmeyelim ama bu mitolojik efsaneleri, altında yatan, evrensel özellikleri olan hikayeleri ile okursunuz.
Midas döneminde kuzeyden gelen Kimmerler Frig başkenti Gordion’u yerle bir etmiş. Kimmerler deyince aklımıza meşhur Barbar Conan gelir; kendisi Frigya kuşatmasında da bulunmuş mudur bilemem, ama adaleli meslektaşları Gordion’a cehennemi yaşatmış. Tam toparladık derlerken doğudan Persler ve meşhur kralları Cyrus gelmiş, yine şehri dümdüz edip gitmişler. Gordion tekrar inşa edilmiş, tam huzura erecekken batıdan İskender gelmiş.
Frigler bu sefer kaba kuvvet ve fiziki savunma yerine, şehri ilk kuran kralları Gordios’un öküz arabasını ağaca bağladığı düğümü göstermişler. Hemen efsane anlatılmış, bu düğümü çözebilen Asya’nın hükümdarı olacaktır diye… İskender şöyle bir girişmiş düğüme, ama bakmış çözülecek gibi değil, sinirlenmiş, kılıca sarılıp “çekerim emaneti keserim hıyaneti” diyerek düğümü parçalamış. Sonrasını biliyorsunuz, hızını alamayıp Hindistan’ın oralara kadar gitti…
Gordion’u kuran ve Midas’ın da babası olan Gordios, ölümünde şanıyla şerefiyle gömülmek istemiş. Saray erkanını çağırıp “hacı, bu aralar nasıl bir kabir moda, Mısır’da taşları dizip piramit falan yapıyorlarmış diye duydum” demiş. Tabii henüz oğlu Midas tuttuğunu altın edemediği için hazine tamtakır; “kralım, şimdi o kadar taşı kim dizecek, sizi güzelce bir ahşap odaya gömer, üstünüze toprağı yığarız, vallahi piramitten farkı olmaz” diye vermişler gazı…
Böylece ortaya antik dünyanın en büyük tümülüslerinden Midas Tümülüsü çıkmış. Ardıç ve çam ağaçlarından yapılmış bir mezar odasının üzerine yığmışlar taşı toprağı, 300 metre çapında, 53 metre yükseklikte bir tümülüs inşa etmişler. Tabii bir piramit görkemi yok, ama ekonomik kriz dönemlerinde “fakir kralın piramidi” olarak iş görmüş. Bu modeli beğenen Gordion eşrafı da, gücünün yettiğince tümülüs’cükler yaptırmış şehrin civarına, şöyle bir etrafınıza baktığınızda görebiliyorsunuz…
Yaa işte böyle, 2024 Paris Olimpiyatlarının maskotu bizi Angara’mızın batı sancaktarı, topçuların diyarı Polatlı’ya, bundan 2500-3000 yıl öncelere kadar getirdi. Frig beresinin özgürlükle, bağımsızlık mücadelesi ile özdeşleşmesi boşuna olmamış; 4-5 asırlık bir dönemde Friglere saldıran cengaverlerin listesine baksanıza, barbar Conanlar, Pers Kralı Cyrus (Kiros)’lar, tüm dünyayı dize getiren İskenderler… İlerleyen yıllarda Moğolları, Timurları saymıyoruz bile.
Frig beresi, Fransızlar için bir devrim ve özgürlük sembolü olduğu kadar, Türkiye Cumhuriyeti için de benzer anlama sahip diyebiliriz. Frig başkenti Gordion’da kafayı kaldırıp Midas tümülüsünün az güneydoğusuna bakarsanız, Anadolu bozkırında yükselen görkemli bir tepe göreceksiniz. Duatepe. Kurtuluş Savaşımızın dönüm noktası. İşgal güçlerinin ilerleyişinin durdurulduğu ve Türk ordularının önemli bir mevzi kazanarak dengeleri kendi lehine değiştirdiği nokta.
Ben de Duatepe/Gordion turumu Cumhuriyetimizin 100. yıldönümüne denk getirerek yüzyıllara yayılan bu kadim uygarlıkların havasını koklamak, burada yaşanılan büyük savaşların, hele ki atalarımızın akıl almaz fedakarlıklarla bu toprakları savunduğu mücadelelerin anısını hissetmek istemiştim. Her Angaralı hemşerime şiddetle tavsiye ederim; Duatepe ve birkaç kilometre ötesindeki Gordion antik kentine bir yarım gününüzü ayırsanız pişman olmazsınız…
Duatepe’de Mustafa Kemal Atatürk’ün dürbünle düşman mevzilerini gözetlediği noktadan ufka doğru baktığınızda Midas Tümülüsü’nü seçmeniz mümkün. Her daim rüzgarın uğultusuyla inleyen bu tepedeki mevzileri gördükten, şehitlerimizi andıktan sonra ufka, Gordion’a doğru bakın, bu topraklarda savaşmış nice ünlü komutanı sırayla aklınızdan geçirirken, Atatürk’ün de içinden şöyle mırıldanmış olabileceğini farz edin: “Barbar Conan, Yüce Kiros, Büyük İskender… Az kenara çekilin bakayım, mekanın sahibi geldi”
Efendim, laf lafı, konu konuyu açtı, Paris 2024 olimpiyatlarının maskotu derken Frig beresine, Fransa’nın Paris’inden Truva’nın Paris’ine, Midas’ın eşşek kulaklarından Gordios’un tümülüsüne, Barbar Conan’dan Barbar Gargamel ve Şirinler’e, Büyük İskender’in kördüğümünden Kurtuluş Savaşımızın düğüm noktasına geldik. Diyeceğim o ki, Roma kölelerinin, Fransa ve Amerika halklarının bağımsızlık mücadeleleri başta olmak üzere dünyada devrim ve özgürlüğün simgesi olmuş Frig beresinin Angara kökenlerini unutmayalım!